...:::Yunan Mitolojik Tanrıları:::...
APHRODITE VE ADONIS
ANTIOPE
APHRODITE ( VENÜS )
APOLLON ( PHOEBUS )
LYDIA'LI ARAKNE'NIN ÖRÜMCEK OLUSU
ARES (MARS)
ARTEMIS ( DIANA)
APOLLON'UN OGLU ASKLEPIOS
ATHENA ( MINERVE )
DANAE
DAPHNE ADINDAKI GÜZEL KIZIN DEFNE AĞACI OLUŞU
EROS ( AMOUR )
EUROPA
GANYMEDES
HERA (JUNON)
HERMAPHRODITE
HESTIA ( VESTA)
HERMES ( MERCUIUS )
HERMES'IN ÇOCUKLARI
HERMES'IN GÖREVLERI
LYKAON VE KALLISTO
LEDA
EVRENIN YARADILISI VE TANRILARIN DOGUSU
Isa'nin doğuşundan bin yıl önce; Homeros'un devrinde bile Yunan Tapinagi "mabedi" vardi. Ilyada ve Odisse de yunanlilarin inandiklari Tanrilar ve Tanriçalar; efsaneleri ve özellikleri ile biliniyor, taniniyordu.Fakat bu efsaneleri anlatan sair Homeros Tanrilarin geçmislerini ve nereden çiktiklarini hiç anlatmamistir. O sadece Zeus'un Kronos'un oglu oldugunu, Okeanos ile karisi Thetis'in bütün Tanrilarin ve varliklarin sahibi oldugundan bahseder. Sonralari Yunanlilar inandiklari Tanrilarin tarihlerini, onlarin nasil ve nereden çiktiklarini aramaya basladilar. Eski Yunanlilarin ögrenmek istedikleri ilk sey "Dünyanin yaradilisi" meselesidir. Onlar yerin, gögün, denizin, isigin, suyun, havanin nasil yaratildigini bilmek istiyorlardi. Yeterli bilgileri olmadigindan bütün bu seyleri ve diger tabiat olaylarini canli birer varlik gibi hayal ederek, incelemeye koyuldular. Yeri, gögü, sulari birer tanri saydilar. Onlara kendi kafalarinda birer insan sekli verdiler. Eski Yunanlilar, yeryüzünün yepyeni oldugu, daha kesin biçimini almadigi döneme Khaos adini takmislardi. Khaos kelimesi büyük bir karmasayi anlatmak için kullanilir, ve eski Yunanlilarda yeryüzünün ilk halini bir karmasa, karisiklik olarak görüyorlardi. Efsanevi Tanrilar, iste bu el degmemis karmasik topraga bir düzen getiriyorlardi. Kargasadan ilk çikan Gaia yeryüzünün anasi yada ana tanriçasiydi. Gaia dünyaya bir çok tanri ve tanriça getirdi. Yunanistan'in en yüce dagi, tanrilarin mekani sayilan Olympos'ta egemenlik kuran o büyük tanrilar ailesi Gaia'nin soyundan gelmedir. Gaia'nin çocuklari eski çag tanrilarinin en güçlüleriydi, Yunanlilarda Romalilar da onlari el üstünde tutarlardi. Gaia ölümsüzlerin yeri olan ve yildizlarla bezeli olan gögü yani Uranos'u yaratti. Ona, yani göge kendisini de içine alsin kaplasin diye kendi büyüklügünü verdi.. Ondan sonra Gaia yüksek daglari, ahenkli dalgalari bulunan Pontos'u, denizi meydana getirdi.
[ sayfa başına dön ]
Bütün bitkilerin anasi olan Aphrodite'in Adonis adinda bir oglu daha vardi. Yunanlilar Aphrodite'in oglunu bizi çarçabuk terk eden çiçekli ve neseli ilk baharin sembolü olarak kalbul ederlerdi. Adonis saklandigi agacin kabuklarini yarark çiktigi zaman güzel günler basliyor, çiçekler açiyor, ilbahar basliyordu. Onun hayati tipki çiçekler gibi sinirliydi, bir kaç gün sürüyordu. Çünkü Adonis açilip güldügü, gençligin en güzel ve parlak çagina ulastigi gün ölüyordu. Bu zaman yaz mevsiminin sonuna denk geliyordu. Yani sonbaharin çiçeklerin soldugu, yapraklarin sarardigi dünyaya hüzünlü bir havanin hakim oldugu mevsimn. Iste bu mevsimde Adonis dünyamizi terk ediyor görünmez bir aleme giriyordu. Böyle bir mevsim de Adonis yaban domuzunu kovalarken hiç beklemedigi bir anda yaban domzu birden bire geri dönmüs ve ona saldirmisti. Aphrodite oglunun geçirdigi kazayi haber alir almaz Olympos'tan asagi inmisti, ancak yanina vardiginda oglu çoktan ölmüstü. Aphrodite aglayarak ogluna sarildi. Adonis'in ölümüyle Aphrodite'in yani sira periler ve bir çoktanriça göz yasi döktüler, yas tuttular. O günden sonra Adonis'in öldügü gün'ün anisina Adonis'I sevenler yas tutmaya basladilar..taki dogdugu güne kadar. Bu yüzden, neseli ve rengarenk geçen ilk bahar ve yaz mevsiminden sonra kasvetli ve hüzünlü sonbahar ve kis gelir. Bu mevsimler Aphrodite ve perilerin Adonis'in yasini tuttuklari dönemdir.
[ sayfa başına dön ]
Efsaneye göre Zeus Nykteus'un kizi Antiope'yi bastan çikarmak için bir gün keçi ayakli Satyros sekline bürünerek Olympos'tan asagi inmis. Antiope o sirada yüksek agaçlarin gölgesinde uyuyormus. Bastanri uyurken bu kizin yanina uzanmis ve onunla birlikte olmus. O günden itibaren Antiope karninda iki çocugun kipirdandigini hissetmeye baslamis. Fakat kizin babasi, kizinin kimden hamile kaldigini bilmediginden kizina çok kötü davraniyordu. Bu duruma dayanamayan Antiope bir gün baba evinden kaçarak Sykion'a sigindi. Sykion krali Epopeus bu kaçkin prensese asik olarak onunla hemen evlendi. Bunu duyan Antiope'nin babasi üzüntüden kendisini öldürdü. Ama ölmeden önce kardesi Lykos'un Antiope ile kocasi Epopeus'tan intikam almasini istedi. Bunun üzerine Lykos hiç vakit kaybetmeden Sykon'a yürüdü ve kral Epopeus'u öldürdü. Antiope'yi esir alarak zincire vurdurdu. Antiope iki çocugunu yolda dogurdu ve onlari terk etmek zorunda kaldi. Birinin adi Zethos digerinin adi Amphion olan bu çocuklari çobanlar bulup büyüttüler. Sonra bu iki kardes Boiotia'ya kral olup Thebai sehrini kurdular. Sykion sehrine götürülen Antiope ise orada kraliçe Dirke'nin iskencelerine maruz kaliyor, bileklerinde kelepçelerle sefil bi hayat sürüyordu. Derken bir gün bir mucize eseri bileklerideki zincirler kendiliginden açildi. Antiope böylece esir hayatindan kurtulup Kitheron sehrine çocuklarini bulmaya gitti. Çocuklar annelerinin basindan geçenleri ögrenince hemen harekete geçip Dirke'yi yakaladilar ve onu vahsice öldürüp parçalanmis cesedini bir kaynaga attilar. O günden sonra bu kaynagin adi Dirke Kaynagi oldu.
[ sayfa başına dön ]
Göz kamastiran bir güzelklige sahip olan Aphrodite güzellik tanriçasidir. Efsaneye göre dalgalarin köpügünden dogmustur. Bir ilk bahar sabahi, Kibris adasi kiyilarinda kipirtisiz olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Bu dalga ile birlikte bir sedef kabugu kiyiya vurdu. Sedefin kapagi açildiginda içinden güzeller güzeli Aphrodite çikmisti. Beraberinde ask tanrisi olan oglu Eros da vardi. Kumsalda yürüdükçe bastigi yerlerde renk renk güzel kokulu çiçekler açiyordu. Zaman tanriçalari olan Horalar onlari karsiladilar ve önce Aphrodite'I güzelce yikayip vücudundaki tuzlu deniz suyunu temizlediler. Uzun saçlarini örüp basini altin bir taçla süslediler, üzerine tülden süslü elbiseler giydirip, boynuna kivilcimlar saçan kolyeler taktilar. Daha sonra onu ve oglunu alip Olympos'a çikardilar. Olympostaki tanrilar bu güzeli görünce hayranliklarini gizleyemediler. Ogünden sonra Aphrodite güzellik ve ask tanriçasi olarak Olymposta diger tanri ve tanriçalarla birlite yasamaya basladi. Aprodite güzellig ile sadece tanrilarin degil insanlarinda gönlünü fethetmisti. Insanlarin kalplerine sevgi ve ask tohumlari serpiyor onlara nese ve sevinç veriyordu. Diger yandan kimi zaman bu nese ve sevinç ask acisina da dönüsebiliyordu. Güzel tanriçagücünü sadece insanlar ve tanrilar üzerinde göstermezdi. O tümtabiata söz geçirebilirdi. Tek bir tatli bakisiyla kudurmus dalgalari sakinlestirir, nefesi ile deli gibi esen rüzgarlari dindirirdi. Yeryüzünde her seyi o diriltir, o canlandirirdi.Kurumus çiçekleri tekrar canlandirir, dünyayi süsler, güzellestirirdi
[ sayfa başına dön ]
Gün isiginin parlak tanrisi olan Apollon, Yunanlilara göre kendini günes ile göstermektedir. Babsi Zeus, isigin geldigi yer olan gö yüzü, annesi karanlik gece Leto'dur. Eos (Safak) her sabah gecenin koynundan çikarak ; günün parlak saatlerinin efendisi, günesin tanrisi Apollon'un geldigini müjdeler. Apollon'un dogusu ise söyle olmustur. Keos ile Phoebe (Parilti) nin Leto adli güzel bir kizlari vardi. Zeus ona görür görmez asik olmustu, Hera bu kizin kendi kocasindan çocuk bekledigini ögrenince kizcagiza yapmadigini birakmadi. Yer tanriçasi Demeter'e Leto'ya dogum yapmasi için yer vermemesini rica etti. Ve dogum tanriçasi Eilethyia'nin da Olympos'tan asagi inmesine izin vermedi. Zeus sevdigi kadina yardimci olabilmek için bir çakil tasi olarak gökten, yüzen bir adanin kiyisina kumlarin üzerine düstü ve adayi denizin derinliklerinde bir kayaya bagladi. Leto yorgunluktan bitkin bir halde bu adaya ulastiginda Sunlari söyledi.. "Ey ada bana aci ve çocugumu dünyaya getirmek için bana yer ver, eger sen benim oglumu gögsüne basar, kayalarin arasinda barindirir, ona bir tapinak yaparsan, sen senlenecek, zenginleseceksin. Çünkü karnimda tasidigim Tanri için halk buraya akin akin kurban kesmeye gelecektir. Adanin üzerinden eserek geçen rüzgarda ona cevap vermis: "Leto, için rahat etsin, senin oglunu alacagim, yalniz doguracagin çocugun daima bende kalmasi için onu kandiracagina dair bana söz ver. "Namusum ve serefim üzerine söz veriyorum demis Leto. Dogum agrilari ile kivranan kadinin etrafin tanriçalar sardi, onun bir an evvel kurtulamsini istiyorlardi. Bu sirada Iris kindar Hera'nin hilelerini alt üst edip, dogum tanriçasini Olympos'tan kaçirarak adaya indirdi. Apollon uzun bir sevinç çigligi atarak, isigin içinden dogdu, Themis Olympos'tan asagi indi ve yeni dogan yavruya Amrosia ve Nektar sundu. Parlak Apollon ilahi içkiyi içer içmez, annesinin sardigi kundak kimildanmasi ile yirtildi, gümüs kemer parçalandi, altin islemeli baglar kendi kendilerine kirildilar, düstüler ve parlak yüzlü Tanri hemen bagirdi "Bana ahenkli sesler çikaracak bir Lir getiriniz. Bir elimede ok ve yay veriniz, mucizeler göstermek istiyorum" Bukle bukle saçlari olan Apollon bunlari söyleyerek kendi adasinin kisir topragi üzerinde yürümeye basladi. Batigi yerlerden neseli çiçekler bas kaldiriyor, otlar bitiyor ve ada bastan basa cennet kesiliyordu. Dogumundan dört gün sonra tanri Apollon kuvvetini göstermek istedi. Parmossos daginda bir magarada büyük bir yilan yasiyordu. Bu yenilmez basa çikilmaz ejder o bölgeyi kasip kavuruyor, insanlari parçaliyor, yiyor sürüleri yok ediyordu. Iyilik seven ve herkesin yardimina kosan Apollon, memeleketini bu beladan kurtarmak istedi. Bir gün yanan bir mesale ile yayini, okunu aldi. Sapa yoldan yavasça bu korkunç ejder'in ini bulunan magaraya dogru ilerledi. Oraya gelince, elindeki mesaleyi havada salladiktan sonra inin tam agzina atti. Duman yüzünden canavar ininden disari çikti. Apollo hizla uçan ve her seyi delip geçen okunu firlatti, havada uçan ok gidip ejder'e saplandi. Can acisindan korkunç sesler çikaran hayvan, kocaman gövdesini sürüyerek ormana daldi. Sonra kivranarak öldü. Fakat ejderi öldürmekle tanriligina leke sürdügüne inanan Apollon kendini cezalandirmaya karar verdi. Tanrilarin töresine göre bu kirden temizlenmesi gerekiyordu, bunun içinde Apollon kendi kendini sürgün etti ve tam dokuz yil boyunca Tanrilara özgü özelliklerinden vazgeçerek, basit bir insan gibi Tesalya kralinin hizmetçiligini yapti, atlarini otlatti, öküzlerini güttü. Bu sürgün senelerinde Apollon sürüyü beklerken Lir çalar, sarki söylerdi. O kirlarin saf, tertemiz havasiyla öyle güzellesti ki tanrilar bile onun çobanligini kiskanir olmuslardi.
[ sayfa başına dön ]
LYDIA'LI ARAKNE'NIN ÖRÜMCEK OLUSU
Athena insanlarin yaptigi bütün sanatlarin ve islerin, özellikle kadinlarin yaptiklari ince nakislarin islemelerin koruyucusu idi. Hera'nin gelinligini kendi elleri ile hazirlamisti. Bu gibi islerde oldukça basarili olan Yunanli kadinlar sanatlarini Athena'yi çalisirken seyrederek ögrendiklerini, onun ögütlerini dinlediklerini söyleyerek övünürlerdi. Fakat iyi kalpli yumusak Athena'nin da zaman zaman öfkeye kapilip kalp kirdigi, intikam aldigi olurdu. Efsaneye göre Lydia'li güzel bir kiz olan Arakne gergef islemekte, oya yapmakta o kadar basariliymis ki arada sirada Nympha'lar bile, ormanlardan ve su baslarindan ayrilarak onu izlemeye gelirlerdi. Bir gün periler ona bu güzel sanati bu kadar hos geregef islemeyi sana Zeka Tanriçasimi ögretti diye sordular. Arakne ise "O kim benimle boy ölçüsebilir, ben bu iste herkesi hatta Athena'yi bile geride birakirim " diye karsilik verdi. Athena bütün bunlari duymustu. Ihtiyar bir kadin sekline girerek Arakne'nin yanina geldi. "Kizim " dedi " Ihtiyarlik insana yalniz keder ve üzüntü getirmez, tecrübe de getirir. Ögütlerimi yabana atma, evet sen sanatinda çok basarilisin, bütün kadinlari, kizlari geçebilirsin fakat bir tanriçanin gücü, sanati herseyin üstündedir. Kendini okadar büyük görme. "Ben gurura kapilmiyorum, kendimi büyük görmüyorum, gerçegi söylüyorum. Isterse Athena gelsin, ben onunlada yarisa girerim dedi. "Iste geldi" diyerek zeka tanriçasi ihtiyar kadin seklinden çikti ve kendi tanrisal görüntüsüne büründü. Bunun ü "Sen ölmeyeceksin fakat benimle boy ölçüsme cesaretini gösterdigin için hayatini ag üstünde asili olarak geçireceksin" diyerek Arakne'yi bir örümcege çevirdi.
[ sayfa başına dön ]
Bas Tanri Zeus ile Hera'nin oglu olan Ares, savas tanrisidir. Ares insanlarin birbirlerine girmesini, dereler gibi kan akmasini çok severdi. Bu yüzden insanlarin kalplerine kin ve nefret sokardi. Kör bir cesarete ve olaganüsrü bir kuvvete sahip oldugundan kavgalara korkunç naralar atarak girer, kilicini saga sola savurur, durmadan adam öldürürdü. Kana susayan bir tanri oldugundan geçtigi yerlere ölüm ve feleket saçardi. Bu yüzden insanlar savas tanrisini hiç sevmezlerdi. Onu tek seven millet savasçi olan romalilardi. Ares'e büyük önem verirler savasa yada yagmaya gittiklerinde Ares'ten yardim isterlerdi. Ares'in en büyük düsmani Athena idi. Zeka tanriçasi da tipki kendisi gibi savasmaktan hoslanirdi ancak Athena hak ve hukuk için çarpisir kan dökmektense zekasini kullanmayi yeglerdi. O sorunlari önce kafasini kullanarak çözmeye çalisir eger basarili olamazsa savasa girerdi. Hak ugruna, büyük bir amaç için savasan savasçilarin koruyucusu oldugundan barbarlarla birlikte çatismaya giren Ares ile sik sik çarpisirlar, birbilerine zit düserlerdi.
[ sayfa başına dön ]
Zeus'un kizi ve Apollon'un kizkardesi olan Artemis kardesinden bir gün önce dogdu. Dünyaya gelir gelmez hemen kalkti ve Annesi Leto'ya kerdesi Apollon'u dogururken yardim etti. Fakat annesinin hem dogum sirasinda çektigi acilar hemde her yarden kovulmasi Artemis'in evlilikten nefret etmesine neden oldu. Bu yüzden oda kizkardesi Athena gibi sonsuza dek evlenmemeye karar verdi. Ve babasindan bunuin için yardim istedi. Ondan yay ve hizli uçan oklar ve yanan bir mesale istedi. Zeus kizinin tüm isteklerini yerine getirdi. O günden itibaren Artmis yay ve oklarla donatildi. Ormanlarin ve daglarin kraliçesi oldu. En büyük zevki vahsi hayvanlari kovalamakti. Sari üzerinde ava çikardi böylece daglari ormanlari asar, vadileri dolasir, karacalari, hizli kosan geyikleri, domuzlari yakalardi. Bu eglenceden yorgun düsünce kardesi Apollo'nun yanina gider onun yaninda Musalari ve Khariteslerin sarkilarini dinleyerek agaç gölgelerinde dinlenirdi. Apollonun kardesi Artemis, gün battiktan sonra gökte dolasan, solgun isikli ayin Tanriöasidir. Apollon gibi dünyayi aydinlatmakla görevlendirilmis olan Artemis tipki kardesi gibi parlaktir, oda isiklar saçar, göklerde dolasir. Apollo'nun kadin seklidir.
[ sayfa başına dön ]
Apollon, Laphitheslerin krali Phlegyas'in kizi Koronis'e asik olmustu ancak Koronis onun bu asikina ihanet etti ve karninda Apollon'un çocugunu tasidigi halde Arkadia'li Iskhys ile evlendi. Apollon bunu duyunca çok üzülmüs, öfkelenmisti. Kendisini aldatan sevgilisi ve kocasi Iskhys'in öldürülmelerini istedi ve bu görevi kardesi Artemis'e verdi. Artemis, onlarin cesetlerini odunlarin üzerine koydurdu ve yaktirdi. Koronis'in cesedi yari yanmis yari yanmamisti ki Apollon geldi ve onu alevlerin arasindan çikardi. Karnini yardirinca canli bir erkek çocuk ortaya çikti, Apollon oglunu kucagina aldi. Bu çocuk sonradan Hekimlik tanrisi Asklepios oldu. Asklepios hekimligi Khrion adli Kentauros (Yari insan yari at) bir bilginden ögrendi. Khrion ona hastalari iyi etmenin sirrini ögretmisti. Böylece Asklepios iyi olacaklarindan umut kesilen hastalari bile iyilstirmeye basladi. Hastalari iyilestirerek ölümün önüne geçmesi ölüm diyarinin tanrisi Hades'I kizdirdi ve onun Zeus'a sikayet etti. Tüm bunlarin yaninda Asiklepios Zeus'un atlari tarafindan parçalanan Hippolytos'u da diriltince Zeus Hekimlik tanrisini cezalandirmaya karar verdi ve yildirimini yollayarak emirlerine karsi çikan kendi torununu öldürdü. Apollon oglunun babasi Zeus tarafindan öldürülmesine çok üzülmüstü ama babasina, bas tanriya karsi gelemedi. Fakat içindeki aci onu Zeus'a yildirim hazirlayan Kyklopslari öldürmeye itti. Bu yüzden bas tanri Zeus bir süre için onu yeryüzüne sürdü.
[ sayfa başına dön ]
Bir adida Palas olan Athena, Bas Tanri Zeus'un çok sevdigi bir kiz idi. Zeka tanriçasi Athena'nin dogumu oldukça gariptir. Annesi akilli Metis (HIkmet) ti. Efsaneye göre Bas Tanri Zeus Metis'I yutmus, yani kendi içine atmis ve onu kendisinin bir parçasi yapmisti. Akilli ve Zeki Zeus Metis'I uzun süre kafasinin içinde tasidi. Ondan kurtulma zamani gelip çatinca Demir ve ates tanrisi Hephaistos'u çagirdi "Hephaistos" dedi "Basim çatlayacakmis gibi agriyor, artik dayanamiyorum. Alnima hizla keskin baltani vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben basima ne geleceginin biliyorum. Hephaistos Bas Tanriya karsi gelmeye cesaret edemedi ve baltasini Zeus'un alnina indirdi. O anda yarilan yerden zafer çigliklari atan güzel bir kiz çikti ve dans etmeye basladi. Tepeden tirnaga kadar silahli idi. Basinda altin bir migfer kivilcimlar saçiyordu. Parlak bir zirh bütün vücudunu kaplamisti. Elinde ise yepyeni bir mizragi salliyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, sasirdilar. Günes bile onu görüce ne yapacagini unuttu, atlarinin dizginlerini çekti, arabasini gögün boslugunda bekletti. Büyük Olympos dagi bu yeni Tanriça'nin dogusuile sarsildi. Toprak'tan müthis bir gürültü çikti. Denizler kabarmaya dalgalar cosmaya basladi. Zeka ve aydinlik tanriçasi olan Athena ayni zamanda savas tanriçasida sayilirdi. Savas gürültülerini ve silah seslerini uyandirmasini ve canlandirmasini da isterdi. O Yunanlilar için yenilmez bir kavgaciydi, cesareti baska hiç bir tanri ile kiyaslanamazdi. Onun cesareti kurnazca, yigitligi sessizce idi. O gösteris ve yaygarayi sevmezdi. Athena kabalik ve her türlü zulümden igrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoslanirdi. Iyi ve akilli insanlarin yardimina kosmak adetiydi. Bir gün çok begendigi, sevdigi cesur Tydeus çok uzun süren bir savasta agir yaralanmis ve yere düsmüstü. Athena Babasi Zeus'a ona yardimci olmasi, acimasi için yalvardi. Babasindan bu cesur savasçiya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasina katmak için izin istedi. Zeus bu istedigini kabul edince derhal yeryüzüne, savas meydanina indi. Fakat Tydeus'in yakaladigi düsmanindan korkunç bir biçimde intikam almakta oldugunu gördü. O, kendisine getirilen düsmanin kemiklerini kiriyor, kafasini eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasinin içinden çikan beynini yiyordu. Athena bunu görünce ondan igrendi. Yardimina kostugu savasçiya sirtini dönerek onu kendi kaderiyle bas basa birakti. Barbarca davranisiyla yardimi hak etmedigini göstermisti. Zeka tanriçasi Athena bazen yeryüzüne iner, savaslara katilirdi. Yunanlilar Medya'lilara karsi savastiginda küçük ordularini Athena idare etmisti. Bu yüzden bir avuç insan, barnarlarin çok kalabalik ordusuna karsi büyük bir zafer kazanmisti. Athena ayni zamanda sehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdigi sehirlerin kalelerinde, surlarinda canla basla savasirdi. Yalniz savaslari sevmezdi, barislarida severdi, barisin nimetlerini, medeni hayatin güzelliklerini, zafer kazanan krallarin kalplerine sokardi. Bu yüzden medeniyetle ilgili herseyin koruyucusu sayilirdi.
[ sayfa başına dön ]
Danae Argos sehrinin ünlü kralinin kiziydi. Bu kralin erkek evladi olmadigindan tahtinin sahipsiz kalacagindn korkuyordu ve tanrilardan yardim istiyordu. Bir mucize eseri kizi Danae'den dogacak erkek çocuguin tahtina oturacagini ögrendiginde. Kral bundan çok korktu ve kizini tunç levhalarla kaplattigi bir yeralti odasina kapatti. Böylece kizinin evlenmeden hamile kalmasini engelleyebilecegini düsünmüstü. Odaya kimsenin girmesi yasakti ve kapida sürekli nöbet tutan adamlar vardi. Ama bunlar Zeus'u engelleyemediler. Bas tanri bir gece yagmur olup yagmaya basladi. Kudurmus firtinalar herseyi altüst ederken o yerin içine sizarak Danae'nin kilitli bulundugu odanin tavani arasindan bir delik bularak genç kizin gögsüne damladi. Bu ilahi yagmurdan hamile kalan Danae Perseus'u dogurdu.
[ sayfa başına dön ]
DAPHNE ADINDAKI GÜZEL KIZIN DEFNE AGACI OLUSU
Bir gün Apollon Thessalia'da kiyilari agaçlarla gölgelenen Peneus irmagi kenarinda, güzel genç bir kiz gördü. Bu güzelin adi Daphne idi ve Apollon görür gürmez ona asik olmustu. Daphne ormanlarin derinliklerinde dolasmaktan zevk aliyor, ay isiginda yabani hayvanlari kovalamak avlamak en büyük eglencesi idi. Yalniz basina dolasmayi çok seviyordu. Dahasi Daphne hayati boyunca yalniz yasamaya yemin etmisti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu. Fakat Apollon ona delicesine tutulmus pesini birakmiyordu. Ormanda karsilastiklarinda Tanri Apollon güzeller güzeli bu kizla konusmak istedi ancak Daphne ondan korkarak kosmaya basladi. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememisti, Daphne korkmustu bir kere. Yorgun düsene kadar kostu kostu, daha fazla kosacak gücü kalmadiginda yere yikildi ve toprak anaya yalvarmaya basladi. "Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar" Toprakana onun yakarisini duymustu, az sonra Daphne yorgunluktan agriyan bacaklarinin sertlestigini, odunlasmaya basladigini hissetti. Gri renginde bir kabuk gögsünü kapladi. Güzel kokulu saçlari yapraklara dönüstü ve kollari dallar halinde uzandi, küçük ayaklari ise kök olup topragin derinliklerine dogru indi. Apollon sevdigi kiza sarilmak isterken bu Defne agacina çarpinca sasirdi. O günden sonra Defne agaci Apollonun en sevdigi agaç oldu, ve defne yapraklari genç tanrinin saçlarinin çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne yapraklarindan yapilma taçlar taktilar.
[ sayfa başına dön ]
Eros annesi Aphrodite gibi dünyaya güzellik ve nese getirir, insanlarin gönüllerini ask atesi ile yakar, insanlarin mutluluklarini yada sonlarini hazirlardi. Sirtinda bir çift kanadi vardi. Bu kanatlarla uçarak dünyayi dolasir geçtigi yerlere çiçek kokulari saçardi. Eros'un elinde her zaman oklari olurdu. Bu oklarla insanlari kalplerinden vurur onlari birbirlerine asik ederdi. Ve bir gün kendiside bir güzele asik oldu. Psykhe (Ruh) bir kralin üç kizinin en güzeli idi. Gerçekten o kadar güzel, o kadar alimliydi ki görenler onu Aphrodite saniyorlar ona tapiniyorlardi. Aphrodite bir ölümlü ile karistirilmaktan hiç hoslanmamisti. Bu yüzden bir gün oglu Eros'u yanina çagirdi ve onu dünyanin en çirkin erkegine asik ederek cezalandirmasini istedi. Eros annesinin istegini yerine getirmek için hemen yola koyuldu. Psykhe'yi buldugunda, çok gururlu alon ve kimseye asik olmamakla övünen bu genç kizi, dünyanin en çirkin, en kötü erkegine asik etmeye niyetliydi ancak kalbini nisan alarak oku atmak üzereyken Psykhe'nin güzelligi aklini basindan aldi. Onu baskasina asik etmek isterken kendisi asik olmustu. Psykhe'yi alip sihirli bir saraya götürdü. Bu saray uyuyan bir ormanin ortasinda kurulmus, muhtesem fakat issiz bir saraydi. Kanatli güzel delikanli gece karanlik düstükten sonra kendini göstermeden saraya giriyor ve sevdigi ile bulusuyordu. Sihirli sarayda bir insanin isteyebilecegi her sey vardi. Fakat Psykhe'nin tek istedigi kendisini deliler gibi seven bu delikanlinin yüzünü görmekti. Fakat Eros bunu kabul etmiyordu, gece hep karanlikta geliyor ve günes dogmadan da gidiyordu, aksamlari sarayda ates yada mum yakilmasini yasaklamisti. Psykhe ne kadar yalvrsa da fayda etmedi. "Askimizin sirrini kalbinde tasidigin sürece mutlu olacaksin" dedi Eros "Beni görmeyi aklindan bile geçirme, kim oldugumu yada kimin oglu oldugumu ögrenme, bilmeden tanimadan beni körü körüne sev..senden gizlenen seyleri ögrenmeye çalisarak mutlu olma firsatni elinden kaçirma." Ve Psykhe de bunu kabul etmis..Eros'u görmeden kim oldugunu bilmeden körü körüne sevmisti. Irlikte çok mutluydular ancak Psykhe'nin kizkardesleri onlarin bu mutlulugunu kiskandilar..bir gün kardeslerini ziyarete geldiklerinde ona sevdigi delikanlinin dünyanin en çirkin en igrenç en vahsi görünüslü adami oldugunu söylediler. Eger güzel bir delikenli olsaydi, sevdiginden yüzünü gizlemezdi, seni böyle issiz bir sarayda tutmzdi dediler. Ve ona gece sevdigi gelmeden önce yanan bir lambanin üzerine vazoyu ters çevirip koymasini söylediler. Böylece Eros uyuduktan sonra vazoyu kaldirip aydinlikta onun yüzünü görebilecekti. Psykhe merakina engel olamayarak kardeslerinin dediklerini yapti. Yanan lambayi bir vazonun altina gizleyerek sevdigini beklemeye basladi. Eros her seyden habersiz saraya dönmüs kendinisevdigi kadinin kollarinin arasina birakmisti. Kisa sürede uykuya daldi. Psykhe Eros uyuyunca gürültü yapmadan yavasça yataktan kalkti ve ters çevirdigi vazoyu alarak lambayi eline aldi, yataga yaklastiginda gördükleri karsisinda hayrete düstü. Çirkin ve igrenç bir erkek görmeyi beklerken genç çok yakisikli bir erkekle karsilasmisti. Eros'un yakisikliligi dünyada ki baska hiç bir erkekle kiyaslanamadi. Yüzü tarif edilemeyecek kadar güzel bu delikaliyi görünce Psykhe'nin ona duydugu ask daha da artti..sevdigini alnindn öpmek için egildiginde elindeki tabagi düz tutamadigindan içinde fitil bulunan lambanin kizgin yagindan bir damla Eros'un çiplak omzuna damladi. Eros duydugu aciyla siçrayarak uyandi. Sevgilisinin kendisini dinlemeyip yüzünü görmek için ona oyun oynadigini anlayinca hemen kanatlarini açip uçarak oradan uzaklasti. Eros'un gitmesiyle Psykhe için yaptigi büyülü sarayda bozuldu. Psykhe üzüntüden ne yapacagini bilmez olmustu. Hatasi yüzünden dünyada her seyden çok sevdigi kisiyi kaybetmenin acisiyla yollara düstü Sevdigini tekrar bulma ümidiyle tüm dünyayi dolasti, sayisiz yerler gezdi am bir türlü Eros'un izine rastlayamadi. Nihayet dolasmaktan bitkin bir halde Aphrodite'in sarayinin kapisini çaldi. Onun kendisine aciyip oglunun yerini söyleyebilecegini düsünmüstü ancak Aphrodite ona yardim etmek bir yana onu bir köle olarak çalistirmaya basldi. Zavalli Psykhe sevdigine ulasabilmek için buna da razi oldu ve tek kelime dahi etmeden kendisine emredilen her seyi yapti. Eros için her türlü aciya katlanmaya razi oldu. Nihayet bir gün Eros'un yanan omzu iyilesti ve kendisine bu kadar yürekten bagli olan sevgilisinin kaderini degistirmek için Olympos'a gitti. Zeus'un ayaklarina kapanip Psykhe'nin kurtarilmasi ve kendisine es olarak verilmesi için yalvardi. Zeus onun tüm isteklerini kabul ederek Hermes'e Psykhe'nin Olympos'a getirilmesini emretti. Psykhe tanrilar katina getirildi ve orada hayatta her seyden daha çok sevdigi erkekle evlenerek çok mutlu bir hayat sürdü.
[ sayfa başına dön ]
Europa Suriyeli çok güzel bir kizdi. Öyleki parlak teni göz alici bakisi ile dillere destan olmustu. Eglenceyi ve gezmeyi çok severdi. Sabahtan aksama kadar tüm vaktini kirlarda deniz kiyisinda arkadaslari ile birlikte gezerek geçirirdi. Gene böyle bir gün, deniz kenarindaki bahçelerden birinde arkadaslari ile çiçek toplarken Zeus Europa'yi gördü. Onun güzelligi bas tanrinin aklini basindan almisti. Karisi Hera'nin haberi olmadan güzel Suriyeliye yaklasabilmek için altin rengi bir boga sekline girdi ve kizlarin çiçek topladiklari bahçenin etrafinda gezinmeye basladi. Kizlar bogadan korkmak bir yana onu çok sevimli bulmuslardi, ona yaklasarak sevmeye basladilar. Güzel Europa ona yaklastigi anda boga yere yatarak kizin ayaklarina kapandi. Europa boganin sirtini oksayarak yavasça üzerine oturdu.Tam arkadaslarida ona katilacakken boga birden ayaklandi ve ve sirtinda Europa ile denize dogru kosmaya basladi. Deniz kenarina vardiginda azgin dalgalarin hepsi sakinlesmis durulmustu. Boga dalgalari yararak, denizde kumlu bir ovada kosuyormus gibi hizla oradan uzaklasti. Bir süre sonra kiyiya vardiklarinda Zeus genç kizi bir çinarin gölgesine birakti ve boga seklinden siyrilarak tekrar tanri sekline döndü ve ona kendisini tanitti. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazirladilar. Bu birlesmenin yapildigi yere gölge saldigi için o günden beri çinar agaci yapraklarini hiç dökmez. Kirid krali Minos bu birlikteligin sonucunda dogmustur.
[ sayfa başına dön ]
Bastanri Zeus sadece kadinlarin güzelligine degil güzel olan her seye hayrandi, hatta delikanlilara bile gönlünü kolayca kaptiriyordu. Zeus bir gün Ganymedes adinda çok güzel bir delikanliyla karsilasti. Öylesine güzel öylesine çekici bir gençtiki Zeus kendini bu delikanlinin cazibesine kapilmaktan alikoyamadi. Ve onu sonsuza dek yaninda tutmak için beraberinde Olympos'a götürmeye karar verdi. Bir gün Ganymedes Ida daglarinin yamaçlrinda sürüsünü otlatirken Zeus bir kartal sekline girerek Olympos'tan asagiya indi ve Ganymedes'i omuzlarindan yakaladigi gibi tanrilar dagina götürdü. Genç çobani Ambrossia ile besleyip güzel yüzünü ve gençligini sonsuza kadar muhafaza etmesini sagladi.
[ sayfa başına dön ]
Kronos'un büyük kizi olan Hera ayni zamanda Bas Tanrinin karisidir. Zeus kendisine bir hayat arkadasi aradigi zaman o henüz sütannesi Markis ile birlikte yasayan genç bir kzdi, ve Markis onu hiç yalniz birakmiyordu. Bununla beraber bir kis mevsiminin çok soguk bir gününde Hera issiz bir yerde yalniz basina bulunuyordu. Birden bire soguktan üsümüs, titreyen bir kugu geldi ve omzuna kondu. Üsüyen kusa aciyan Hera onu yakalayip isitmak için gögsüne yasladi. Oysa bu bir kus degil Bas Tanri Zeus'tu. "Hera, dedi istiyorum ki sen benim karim olasin, büyük gözlü güzel Tanriça benim pesimden gel, OlymposTa parlak bir that üzerinde ve benim sagimda oturarak saltanat sür. Hera razi oldu ve Bas Tanri dügünü yapmak için karisini Kitheron daginin ormanlarla süslenmis en yüksek tepesine götürdü. Tanrilarin evlenmesine sevinen agaçlar onlari selamlamak için dallarini egdiler ve çesmelerden Ambrosia (Tanrilarin özel içecegi) kokusu yayildi. Bütün Tanri ve Tanriçalar bu dügünde bulunmak için Olypos dagindan asagi indiler. Dügün çok muhtesem oldu. Dügünde göklerin ve yerin bütün Tanrilari, perileri hazir bulunmustu. Dügüne yalniz Khelone adindaki bir peri kizi gelmemisti. Bu yüzden tembelliginin cezasi olarak onu agir hareketin ve hantalligin sembolü olan kaplumbagaya çevirdiler. Hera Bas Tanrinin elinden tutar tutmaz yaldizli bir bulut onlari nese içinde Olympos'un tepesine Zeus'un sarayina götürdü. Güzel Tanriça Hera o günden sonra; Ölümsüzler arasinda, Bas Tanrinin karisi, Olympos'un sultani olarak kaldi. Ilahi otoriteyi kocasi ile birlikte paylasti. O'da Zeus gibi bazen gögün en yüksek yerinde gürler, öfkeye kapildigi zaman rüzgarin zincirlerini çözer, denizleri altüst ederdi. Denizlere sözünü geçirir ve bazen ayaklarinin altinda parlayan yildizlara bile karisir onlari idare ederdi. Olympos'ta oturan bütün Tanriçalarin en güzeli en çok saygi göreni idi. Kocasinin sarayinda toplanti salonuna girdigi zaman bütün Tanrilar ayaga kalkar onu selamlarlardi. Onun öfekiside Zeus'unki gibi korkunçtu, tahtinda otururken sinirlendigi zaman bütün Olympos'u titretirdi.
[ sayfa başına dön ]
Hermaphrodite, Aphrodite ile Hermes'in ogluydu. Aphrodite, bu oglunu herkesten gizlemek için onu Ida daginin perilerine emanet etti. Periler onu ormanda büyüttüler, vahsi huylu olan bu çocuk daglarda dolasmaktan, ormanin ücra köselerini kesfe çikmaktan hoslanirdi. Bir gün Kariol'de dolasirken duru tertemiz bir gölün kiyisina geldi. Hava çok sicakti ve gölün serin suyu çok bastan çikariciydi. Hemaphrodite üzerindekileri çikarip hemen suya girdi. Oysa bu göl hiç de göründügü gibi tehlikesiz degildi. Bu gölün Salmikis adinda bir perisi vardi. Peri kendi gölünde yüzen yakisikli delikanliyi görünce ona asik oldu. Hemen Hermaphrodite'in karsisina çiktive ona duydugu sevgiyi dile getirdi ama delikanli onu ciddiye almadi. Salmakis onun kendini ciddiye almamasina aldirmadi ve tekrar denedi..ona simsiki sarilip ondan kendisiyle kalmasini istedi. Ancak Hermaphrodite böyle bir sey yapmayacagini söyleyerek onun kollarindan kolayca siyrildi. Bunun üzerine Salmakis tanrilara yakardi. " Ey tanrilar, emir veriniz.. ne ben ondan ayrilabileyim, nede o benden..hiç kimse bizi birbirimizden ayiramasin" Tanrilar Salmakis'in yakarisina cevap verdiler ve ikisini tek vücut haline getirdiler ve o günden sonra hem erkek hemde kadin olarak tek bir vücut içinde yasamaya basladilar.
[ sayfa başına dön ]
HESTIA ( VESTA)
Mitolojide Hestia aile ocagini temsil eden bir tanriçadir. Hetia Kronos ve Rhea'nin kizi, Zeus'un da kiz kardesidir. Ilk dogan tanriça oldugundan tanrilar katinda büyük saygi görür bas tanri Zeus bile ona saygi gösterir, onu çok severdi. Hestia sadece tanrilar tarafindan degil insanlar tarafindan da çok sevilir ve sayilirdi. Fakat bu sevgi ve saygi onu hiç bir zaman simartmadi. O her zaman alçak gönüllü ve iyi niyetli davranir. Tanrilari öfkelendiren olaylar karsisinda sakinligini korurdu. Bu çok sevilen tanriçanin talibi de çoktu. Poseidon ve Apollon ona asikti. Bir çok defa kendisiyle evlenme istediklerini dile getirmelerine ragmen Hestia her ikisini de red etti. Evlenmeyi düsünmüyor, istemiyordu. Ancak Poseidon ve Apollon pes etmediler. Bir gün Hestia'nin pesine düstüler, onu sikistiriyorlardi. Hestia zorlukla onlarin ellerinden kurtulup Zeus'a sigindi ve kendisini korumasini istedi. Ve Zeus bu çok sevdigi tanriçayi himayesine alarak sonsuza dek bekar kalma arzusuna saygi gösterecegine dair ona söz verdi ve onu her zaman korudu. Hestia insanlara ev yapmalarini ögretir, aile hayatina ait huzuru. Mutlulugu saglardi. Ailenin kutsalligini temsil eden Hestia bas tanriça olarak sayilir buna göre saygi görürdü. Aileler evlerinde Hestia namina her zaman yanan bir ates bulundururlardi.
[ sayfa
başına dön ]
Hermes rüzgar tanrisidir, babasi Zeus annesi ise yagmur perilerinden biri olan Maia'dir. Kanatli sandallari olan Hermes ayni zamanda tanrilarin habercisidir. Arkadia da Kylleni daginin dik yamaçlarinda bulunan oldukça genis ve derin bir magarada dogdu. Ve dogar dogmaz kundagindan kurtulup magaradan çikti ve daglarda dolasmaya basladi. Dogdugu magranin yakinlarinda ki bir çayirda çiçekler arasinda gezinen bir kaplumbaga buldu ve onu alip hemen magarasina getirdi. Önce kabugun içini bosaltti ardindan bu kabugu yumusak bir öküz derisiyle kapladi. Kamislar keserek arasindan geçirdi ardindan yedi tane kuvvetli tel takti..böylece lir denilen ve ahenkli sesler çikaran müzik aleti yapmis oldu. Parmaklarini gergin teller üzerinde gezdirerek yumusacik melodiler çalip sarki söylemeye basladi. Bu arada karni da acikmisti..lir'I besigine birakarak tekrar magaradan çikti. Cani et yemek istiyordu bu yüzden Apollon'un semiz öküzlerinin bulundugu yere dogru yola koyuldu. Apollon öküzleriniPieria'nin gölgeli daglarinin yamacinda ki bir çayirda otlatiyordu. Aksam karanlik çökünce Hermes çabucak elli tane semiz öküzü çaldi ve izleri belli olmasin diye hayvanlari kumlu yoldan yürüttü böylece esen rüzgarla birlikte izleri yok olmustu. Ancak yolda meyve bahçesi ile ugrasa yasli bir adamla karsilasti ve ona: "Eger bol meyve almak ve zengin olmak istiyorsan bak fakat görme, isit fakat dinleme seninle ilgisi olmayan hersey hakkinda susmayi söylememeyi tercih et..dedi Günes'in dogmasina yakin Alheios suyunun kiyilarina vardi öküzleri orada gizli bir magaraya sakladi ama açlik canina tak etmisti. Aralarindan besili iki tosun seçerek güzelce kizartti ve yedi. Hemen sonra ise gizlice magarasina döndü. Içeri kapi deliginden rüzgar gibi girdi.Bu yüzden gelisini ne peri kizlari nede köpekler duymustu. Besigine kivrilip yatti. Günes dogdugunda Apollon öküzlerin yoklugunu fark edip küplere bindi. Tanrisal sezgileriyle kisa sürede hirsizin izini bulmustu. Apollon, Hermes'in magarasina geldi ve ona öküzleri nereye sakladigini sordu ancak Hermes anlamamazliktan geldi, öküzleri çaldigina dair kendisine yöneltilen suçlamalarin hepsini red ediyordu. "Ben küçücük bir kundak çocuguyum nasil senin öküzlerini çalabilirim ki..banyo yaptirmak disinda beni besigimden bile çikarmiyorlar. Ama Apollon'u ikna edememisti. Günes'in tanrisi daha da öfkelenerek Hermes'I alip Zeus'a götürdü. Ancak Hermes en sevimli halini takinarak yaptiklarini Bas tanrinin huzurundada inkar etti. Ama Zeus her seyi duyar ve görürdü. Öküzleri kimin çaldigini çok iyi biliyordu ama küçük oglunun sevimliligi onunda aklini çelmisti bu yüzden onu cezalandirmadi. Bunun yerine iki kardesi baristirip aralarini düzeltti ve Hermes'e öküzlerin yerini agbisine göstermesini söyledi. Hermesin baska sansi kalmamisti. Apollon ile birlikte öküzleri sakladigi yere gitti ve öküzlerini günes tanrisina teslim etti. Ancak Apollon'un öfkesi hala geçmemisti, bunun üzerine Hermes onun gönlünü almak için kendi elleriyle yaptigi Lir'ini Apollon'a hediye etti. Apollon ahenklisesler çikaran bu müzik aletine hayran kalmisti. Hemen yumusak melodiler çalmaya basladi. Sesler öylesine güzeldi ki Apollon çalarken kendinden geçiyordu. Böylece iki kardesin arasi düzeldi ve Hermes'in herzaman Apollon'unkalbinde ayri bir yeri oldu. Ölümsüzler arasinda en sevdigi tanri rüzgar tanrisi olan Hermes idi. Ona duydugu sevgi hiç azalmadi tersine artti.
[ sayfa başına dön ]
Hemes'in bir çok çocugu vardi. Bunalrin arasinad en taninani Daphnis adindaki genç çobandi. Bir dag perisinin oglu olan bu çocugu dogar dogmaz bir vadiye birakmislardi. Sicilyali çobanlar Daphnis'I kirda bularak aldilar ve büyüttüler. Genç bir delikanli oldugunda onu bir sürünün basina geçirdiler. Kirlarin tanrisi Pan ona müzigi ögretti. Daphnis çok yakisikli bir gençti üstelik çokda güzel flüt çalardi tüm kir perileri onu çok severlerdi. Kir perilerinden biri olan Lyke'nin ona duydugu sevgi hepsinden fazlaydi. Ayni zamanda çok da kiskanç bir periydi. Daphnis'e kendisinden baska kimseyi sevmiyecegine dair yemin ettirdi. Eger severse Lyke onun gözlerini kör edecekti. Bir gün Daphnis avdan dönerken karsisina çok güzel bir saray çikti. Onu misafir ettiler. Kralin güzel kizi daha görür görmez Daphnis'e asik olmustu, bunu Daphnis'e de söyledi ve onun kendisi ile kalmasini istedi ancak Daphnis asil sevdigi olan Lyke'den vaz geçmek istemedi..kendini güzel peri kizna adamisti. Buna çok kizan kralin kizi Daphnis'in içkisine gizlice ask iksiri koyarak onu kendisine bagladi. Lyke sevdiginin ihanet haberini alinca hemen sözünü yerine getirip Daphnis'in gözlerini kör etti. O günden sonra Daphnis bir basina daglarda flüt çalarak kendini avutmaya çalisti ama kör olduktan sonra fazla yasayamadi. Bir gün elinde sopasi yeri yoklayarak yürürken kendini yalçin bir kayanin üzerinde buldu ve dengesini kaybederek asagiya uçtu. Hermes sevgili oglunun öldügünü duyunca çok üzüldü ve onun hatirasina kayalardan düstügü yerden bir kaynak fiskirtti.
[ sayfa başına dön ]
Hermes tanrilarin habercisiydi, Zeus'un emirlerini diger tanrilara iletir, tanrilar arasinda haberlesmeyi saglardi. Bu yüzden sürekli hareket halindeydi. Sürekli seyahat ettigi için ayni zamanda gezginlere, yolunu kaybeden yolculara yol gösterir onlarin emniyetini saglardi. Yolculara yardimci olan Hermes ayni zamanda kazanç pesinde kosan tüccarlarinda Tanrisiydi. Gemileri ile yük tasiyan tüccarlara yelkenlerini sisirerek onlarin limanlara ulasmasina yardim ederdi. Ama habercilik görevlerinin en basinda yer alirdi, asil görevi tanrilarin emirlerini yerine getirmekti ve bunda da çok basariliydi. Çok çevik ve hizliydi. Haberleri aninda gereken yere ulastirirdi. HERO ILE LEANDROS Çok eski zamanlarda, bugün bizim Çanakkale bogazi dedigimiz "Hellaspontos"un Avrupa kiyisinda, Sestos adini tasiyan bir sehir bulunuyordu. Bu sehir surlari arasinda Aphrodite için yapilmis büyük bir tapinak vardi. Bu tapinakta Hero adinda çok güzel bir rahibe vardi, bu rahibe güzelligi ile dillere destan olmustu. Aphrodite mabedindeki kumrularla ilgilenen Hero'yu gören onu Aphrodite'in kendisi zannederlerdi. Bu genç rahibe güzel oldugu kadar alçak gönüllüydü de. Bu yüzden Aphrodite bu kizi kiskanmak bir yana onu çok severdi. Her sene ilk baharin gelisi ile birlikte Sestos'ta senlikler düzenlenir çevre sehirlerden insanlar akin akin buraya gelir Aphrodite'in mabedini ziyaret ederlerdi. Iste böyle bir bayram günü Leandros adinda yakisikli bir genç Aphrodite'in mabedindeki bir ayine katilmisti. Abydos'lu olan Leandros getirdigi hediyeleri sunmak üzere mihraba yaklastiginda. Güzel rahibe Hero'yu görünce akli basindan gitti adeta, daha ilk bakista ona asik olmustu. Ayin boyunca gözlerini güzel rahibeden ayiramamisti. Sankikarsisindaki Aphrodite'in ta kendisiydi. Leandros gün batincaya kadar mabedinin bir kösesinde bekledi. Ziyaretçiler birbir mabedi terk edince yavasça mabed de tek basina kalan Hero'ya yaklasti. Rahibe genç delikanliyi görünce ürkerek geri kaçti. Ama Leandros onu durdurdu. Ve oracikta mihrabin önünde Hero'ya duydugu aski dile getirdi. O günden sonra Leandros Hero'nun tüm itirazlarina ragmen her gün mabede gelip genç rahibeye duydugu aski anlatti. Hero defalaca ona bir rahibe oldugunu ve böyle bir aska karsilik veremiyecegini söylediysede Leandros pes etmedi. Duydugu sevgi öylesine büyüktü ki bir gün mutlaka hak ettigi karsiligi alacagina inaniyordu. Ve tüm çabalari israrlari sonunda arzusuna kavustu. Hero da onu seviyordu ancak aralarinda büyük bir engel vardi. Hero deniz sahilinde issiz bir kalede yasli bir kölenin kontrolü altinda yasiyordu, üstelikle Leandros'un yasadigi sehirle aralarinda denizde vardi. Ama Leandros aski ugruna herseyi yapmaya hazirdi..buna gece karanliginda yüzerek denizi geçmekte dahildi. O aksam yasadigi sehre geri dödügünde sahile inerek denizi seyretti, gözleri ile karsi kiyidaki kaleyi ariyordu. Bu sirada rüzgar siddetini artirmis, bulutlar ayi ve yildizlari kapatarak ortaligi karanliga bogmustu.Issiz kalede köle ile birlikte oturan Hero endise ile disariyi izliyordu. Bir ara yasli kadina dönüp; "Bu korkunç gecede kim bilir kaç balikçi yolunu bulup evine dönemeyerek kendisini bekleyen karisinin çocuklarinin boynunu bükük birakacak" dedi"Bence karanlikta yolunu kaybeden denizcilere yol göstermek, onlari felaketten kurtarmak için kalenin üstüne bir mesale yakarsak Aphrodite'yi de sevindirmis oluruz" Bu sözlerle yumusayan yasli kadin yerinden kalkip bir mesale yakti ve kalenin tepesine kolayca görülebilecegi bir yere koydu. Esen rüzgar onu canlandirdi alevi daha da yükseldi ve etrafi aydinlatti. Hero heyecanla disariyi seyrederken duydugu bir sesle kalbi küt küt atmaya basladi. Denize doru baktiginda dalgalarla bogusan birini gördü bu Leandros!tan baskasi olamazdi..onu yasli köle de görmüstü. Asagi inip delikanliya kiyiya çikabilmesi için yardimci oldu ve onu rahibenin odasina götürdü. Leandros yorgunluktan bitkin ama sevdigini tekrar görmekten mutlu bir halde genç rahibeye sarildi. Yasli köle buna çok sasirmisti ancak onlara engel olmadi. O günden sonra Leandros her gece Hellespostosu yüzerek geçiyor sevdigine ulasiyordu. Günler haftalar aylar geçti ve güzel yaz günleri geride kaldi ve kisa yaklastilar. Deniz eskisi gibi sakin ve sicak degil, dalgali ve soguktu. Hero her gece yüzerek bogazi geçen Leandros için endiselenmeye baslamisti bu yüzden ona bir süre birbirlerini görmemeleri gerektigini söyledi. Bahar gelinceye kadar ayri kalmalari gerekiyordu. Kisin bogazi yüzerek geçmek çok tehlikeliydi. Leandros her ne kadar istemesede sevdiginin bu istegine boyun egdi. Ve bahara kadar gelmeyecegine dair ona söz verdi. Ama bu ayriliga sadece bir kaç gün dayanabildiler. Leandros Hero'nun yolladigi özlem dolu mektubu okuyunca daha fazla dayanamayarak hiç düsünmeden kendini azgi dlgalarin kucagina atti ve bir an evvel sevdigine kavusabilme arzusu ile dalgalarla bogusmaya basladi. Firtina arttikça artiyor dalagalar daha da asilmaz bir hal aliyordu. Hero'nun yaktigi mesale siddetli rüzgarlardan sönerek ortaligi karanliga gömdü. Heycan içinde Leandros'un yolunu gözleyen Hero, yasli köle uyuduktan sonra gizlice sahile indi ancak orada dalgalarin kiyiya attigi sevdiginin ölüsü ile karsilasti. Bu aciya dayanamayan Hero sevgilisine sarilarak kendini öldürdü. Kasabalilar bu haberi duyunca yas elbiselerine bürünüp kalaye geldiler ve iki sevgilinin cenaze törenine katildilar.Onlari deniz kiyisinda ayni mezara gömdülerve Onlarin anisina bogazin azgin sularina güzel kokulu çiçekler attilar.
[ sayfa başına dön ]
LYKAON VE KALLISTO
Zeus'un bir gün yolu Arkadia'ya düstü. Arkadia krali Lykaon kan dökücülügü ve acimasiligi ile taninirmis, kendisine misafir olanlari yakalatip öldürmeyi eglence haline getirmis bir kralmis. Zeus bu insafsiz kralin sarayina geldiginde kim olduguu açiklamamis. Lykaon Zeus'u denemek için daha önceden öldürttügü bir yolcunun etinden hazirlattigi yemegi bas tanrinin önüne koymus. Zeus bunun üzerine yildirimiyla sarayi yakip kül etmis ve Lykaon'u da kurta çevirmis. Lykaon'un kizi Kallisto ise Artemis'in yakin arkadasi olan bir periydi. Tanriça ile birlikte ava çikar ona yoldaslik ederdi. O da tipki Artemis gibi evlenmemeye ve bir erkekle birlikte olmamaya yeminliydi. Ancak Zeus bu güzel periyi görür görmez ona gönül verdi ve bir gün Kallisto agaçlarin altinda dinlenirken Artemis'inkiligina girerek yanina yaklasti. Kallisto bastanriyi Artemis sandiginda ondan çekinmedi fakat hatasini anladigi zaman is isten geçmisti. Hamileligini gizlemek için büyük çaba harcadi ancak bir gün arkadaslari ile birlikte gölde yikanirlarken Artemis peri kizin hamile oldugunu fark etti. Zeus sevdigi kizi Artemis'in öfkesinden korumak için Kallisto'yu bir ayiya çevirdi ama bu bile onu Artemis'in öfkesinden korumaya yetmedi. Artemis oklari ile onu delik desik etti. Kallisto ölmeden az önce Arkas adinda bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Bu çocuk daha sonra Arkadia'larin babasi oldu. Kallisto ise öldükten sonra Zeus tarafinda gök yüzüne alindi ve kutup yildiina 'Büyük Ayiya' çevirildi.
[ sayfa başına dön ]
LEDA
Zeus bir gece, güzel bir kugu sekline bürünerek Taygetos daginin tepelerine indi. O yere indigi sirada Aetolia kralinin güzeller güzeli kiz Leda uyuyordu. Zeus güzel kokular saçan kanatlarini çirparak prensesi uyandirdi. Kugu ona dogru yaklasarak uzun boynu ile yüzünü oksadi. "Benden korkma, ben aydinlik tanrisiyim" dedi ona "Istiyorum ki birbirinin esi olan iki çocuk dünyaya getiresin, onlar ay ve günes gibi birbilerini takip ederek yasasinlar. Insanlara iyilik etsinler, can vermek üzere olan gemicilerin yardimlarina kossunlar." Dokuz ay sonra Leda ormanin derinliklerinde bir yumurta yumurtladi. Yumurtanin içinden birbirinin esi olan iki erkek çocuk çikti. Birinin adi Kastor digerininki ise Pollüks oldu. Yumurtadan çikar çikmaz parlak bir yildiz iki kardesin baslarina nur döktü, sonra her ikiside ayni ata binerek ellerinde ayni mizraklarla dört nala oradan uzaklastilar.